Agit Destan

BENDEN ADAM OLUR MU? 

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bütün müzmin melankoliklere selam Bu yazıyı günler öncesinden hazırlamayı düşündüysem de bu gece ani bir reaksiyonla bilgisayarımın başına geçtim. Çünkü melankolimetremin ibresi bayağı bir sağda bu gece. Genellikle diplerde gezinirken bir şeyler üretecek enerjiyi bulabiliyorum. Bu enerji elektrik gibi bir şey değil, sürünmeni emreden bir kırbaç gibi bir şey…  

Sık sık benden adam olmaz dediğim anlarım oluyor. Burada bir parantez açmak istiyorum adam derken elbette erkeklikten falan bahsetmiyorum. Eril dilin batsın şeklinde linç etmeyin beni lütfen. Benden adam olur mu cümlesi biraz sarkastik o yüzden başlık olarak hoşuma gitti ve ben burada adam derken tamamlanmak, bir parça kendini gerçekleştirmek gibi bir ifadeyi kastediyor olacağım. Her neyse. Yeryüzündeki hiç kimseye yüklenmediğim kadar yükleniyorum kendime. Kendimi suçluyorum, kıyaslıyorum, bunaltıyorum. Evet itiraf ediyorum, benim bu çilenin faili. Peki nedir bu adam olmak? Adamlığın kitabındaki altın maddeler nedir de ben bir türlü adam olamıyorum? Birazdan adam sözcüğünün karnını yarıp içine bakacağız. Ama öncelikle bizde neden adam olma isteği uyandığına bir bakalım.  

Kendinizi işe yaramaz hissettiğiniz anlar olmuştur. Türlü başarısızlıklar içinde kendinizi bir böcek gibi gördüğünüz, keşke hiç var olmasaydım dediğiniz o karanlık ve ağır anlar… Belki yıllarca uzaktan sevdiğiniz ve bir türlü cesaret edip açılamadığınız platonik aşkınızın düğün storylerine bakarken söylediniz bunları belki de yedinci defa girdiğiniz sınav sonucunuza bakarken… Veya doğrudan kendinize baktığınızda oluşmuştur bir his. Evet, aynadan kendi yüzünüze, bedeninize baktığınız ve kendinizi bir ucubeye benzettiğinizde… ‘’Bu tiple kim sana niye baksın? Şu boyuna bak cücesin resmen, şişkonun tekisin ve bin defa spor yapmaya karar verip her seferinde hayvan gibi yemeye devam ettin, o kadar cılızsın ki ne giyersen giy bir sopaya kıyafet atılmış gibi duruyorsun, sakatsın işte, bacağın yok, eksiksin, insanlar sana bakarken acıyorlar, iğreniyorlar, şu sivilceli yüze bak… Aptalın tekisin, iki kelimeyi bir araya getiremiyorsun, en kolay yolda bile kayboluyorsun, korkaksın, rezilsin!’’ Bunlara benzer veya farklı ama aynı derecede örseleyici cümleleri hiç acımadan kendinize yöneltmiş olabilirsiniz. 

Bazen de aynaya değil de cüzdanınıza bakarken hissetmişsinizdir adam olmama duygusunu, kredi kartı borçlarına, faturalara veya çekmecenizde duran antidepresan ilaçlarına, astım ilaçlarına, kanser ilaçlarına, ya da bir türlü başına oturamadığınız ders kitaplarınıza bakarken düğümlenmiştir boğazınızda adam olamamak. 

Başka hayatlara baktığınızda kendi hayatınızın nasıl da anlamsız ve renksiz olduğunu hatırlamışsınızdır kim bilir? Ellerinde kocaman arabalarının, evlerinin anahtarları, ellerinde maaş bordroları, ellerinde sevdiklerinin elleri… Instagram hikayelerine bakarken daralır göğsünüz kimi zaman; muhteşem düğün fotoğrafları, Eyfel Kulesi’nin dibinde kahkahalar eşliğinde çekilen videolar, manzaralar, tatiller, başarılarla dolu sınav sonuçlarının ekran resimleri, evlerde düzenlenen eğlenceli partiler… İçinizi çeker, telefonu kapatırsınız. Gökyüzüne dalar bakışlarınız ve ‘’ben neden yaşıyorum ki?’’ diyerek başkalarına duyurmaya çekinerek sessizce ağlarsınız ve benden adam olmaz şeklindeki kim bilir kaçıncı isyanınızı yenilersiniz. 

O kadar çok yere, insana şeye baktınız ki…  Asıl bakmanız gereken yere bir kez olsun göz ucuyla bakacak hâliniz kalmadı. Şimdi size asıl bakılması gereken yerlerin sıralı tam listesini açıklıyorum: 

  1.  Atalarınıza: Evet atalarınıza, sizden yüz yıllar önce yaşamış büyük büyük dedelerinize onların da dedelerine, ninelerine ve kendi içlerinde yaşadıkları inanılmaz travmalara. O travmalar sizin hiçbir suçunuz yokken kalıtsal olarak size geçti. Belki de durduk yere o anlamsız sancı geldi göğsünüze oturdu. Korkularınız, kaygılarınız belki de hiçbir zaman size ait değildi ama yükünü siz çekiyorsunuz. Bu sizin hatanız mı? Kimin hatası? Beyninizdeki kimyasalların oranını siz mi belirlediniz?  
  2. Biraz daha yakın geçmişe ilerleyelim, çocukluğunuza ve ailenize… O küçük çocuk halinize bakın. Onun gözlerinin içine bakın. Uğradığı ihmaller, yaşadığı yoksulluklar veya travmalar, hatalı yönlendirmeler, yeteneğinin ve arzularının bastırılması, pembe yanaklarına çarpan nasırlı kocaman yetişkin tokatlarına bakın. Şimdi yaşamakta zorlanmanızın sebepleri bunlardan biri olabilir mi? Birini sevememek veya sevdiği birine açılmamak gibi bir durumun sebebi o tokat olabilir mi? Çocukken kırılan heveslerinizin çıtırtısıdır belki de şu an kırık kalbinizde duyduğunuz ses. Gönderildiğiniz okullarda uğradığınız zorbalıklar, yeteneklerinizin kör testerelerle paramparça edildiği sistem… Uzun uzun detaylandırmak istemiyorum bu maddeleri, siz bu maddelerden kendinizi gördüğünüz kısımlar üzerinde düşünebilirsiniz. 
  3. Coğrafya… Coğrafya kaderdir diye çok ünlü bir söz vardır. Bence coğrafya kader değil kederdir. Ve o keder içimize öyle bir işler ki bize hiçbir güzelliği yaşatmaz. Ve keder, kaderimize dönüşür. İçinde yaşadığınız ülke, toplum, şehir, mahalle, akrabalar, apartman… Sizden neleri çaldı? Hangi hazinelerinizi elinizden aldı? Coğrafya hepimize eşit şekilde davranmıyor. Bazılarından çok çalar bazılarınaysa çok verir.  
  4. Şans. Evet şans… veya kader siz adına ne derseniz deyin. Hayat karşınıza bazen çok yanlış insanlar çıkarabilir, size afetler yaşatabilir, sınav gecesi sizi hastalandırabilir, yatırımlarınızı yerle bir edebilir, size bir kaza geçirtebilir, sizi kendinize küstürebilir. 

Evet tüm bunlara kısaca değindikten sonra gelelim adamın ne olduğuna? Adam nedir ve kime adam denir?  Buna toplumun cevabı başkadır, babanızın cevabı başka, camideki imamın başka, kürsüdeki siyasetçinin başka, en yakın arkadaşınızın başkadır. Hepsini birden olamazsınız. Adamlığın an itibariyle sekiz milyardan fazla tanımı var; yani insan sayısınca. Sekiz milyar kalıba nasıl girebilirsiniz? Girebileceğiniz yalnızca bir kalıp vardır ve bu podcasti dinlediğinize göre muhtemelen girmeye çalıştığınız kalıp size ait değil ve adam olamıyorsunuz. Bence adam dediğin böyle olmalı derken kimin sesini duyuyorsunuz? İlkokul öğretmeninizin mi, annenizin mi yoksa eşinizin mi? 

Sanırım buraya kadar bazı minik aydınlanmalar yaşadınız. Şimdi size ait olmayan tüm o seslere ‘’siktirin gidin!’’ deyin. Evet, deyin. Sesli bir şekilde kocaman bir siktir çekin. Siktir demek ayıp mıymış? Bir daha siktir edin! Sizin hatanız olmadığı halde cezasını çektiğiniz çok şey var. Bazılarınaysa artık pek yapılacak bir müdahale yok. Onlarla yaşamayı kabul etmelisiniz. Kişisel gelişim kitaplarındaki klişe sözlere benzediğini biliyorum sözlerimin ama benim içimden geçenler bunlar beğenmeyen dinlemeyip siktir olsun gitsin.  

Bugüne kadar yaşadığınız hayatı masaya koyun ve bir kereliğine de olsa o hayatın size ait olmadığını düşünün. Başkasının hayatına müdahale ediyormuşsunuz gibi kendi hayatınıza müdahale edin. Sizin hayatınız başkasının hayatı olunca nasıl da daha az acımasız oluveriyorsunuz değil mi? Nasıl da merhametle doluyor içiniz bu hayata karşı. Ve nasıl da aptalca hatalarına daha hoşgörülü oluyorsunuz? 

İncelediğiniz bu hayatın sahibine bakın. Küçük yetenekleri, küçük ve zarif mutlulukları, küçük ayrıntılarda bulduğu kendine özgü hazları görebileceksiniz. Başkalarına bakmaktan kendinize bakacak zamanınız olmamış.  

Başkasınınkiymiş gibi baktığınız hayatınıza köşe yazısı bitince daha ayrıntılı bakabilirsiniz. Şimdi yavaştan yazıyı sonlandırma zamanı. 

Şimdi sahip olmadığınız ve arzuladığınız şeylere bir bakın hepsine bakın. Kaçı sizin arzularınız kaçı başkalarının arzuları? Yaşadığınız bu hayatı sizden başka hiç kimse bilmese görmese kendinizde kusur olarak gördüğünüz neleri umursamazdınız? Siz kime, neyi kanıtlamak zorundasınız? ‘’Başkaları cehennemdir.’’ diye bir söz vardır ve çok severim. Hangi zenginlik, hangi güzellik, hangi mutluluk kriterleriniz var? Başkalarının pek de umurunda değilsiniz. Herkes herkesi kendi çıkarı ölçüsünde değerlendirir ve aslında bu da bir parça normaldir. Sizin için benim hiçbir değerim yok. Bu podcastin size iyi geldiğini düşündüğünüz için dilmeye devam ediyorsunuz ben mutlu olayım diye değil. Ben de siz mutlu olduğunuz için mutlu oluyorum yani işin özetinde mutlu olmak için bu podcasti yayınlıyorum. Konu tamamen biziz, başkaları değil. Anne bile, çocuğunu annelik duygusunun hazzıyla sever. Başkasının çocuğunu asla kendi çocuğu kadar sevemez. Olayı biraz daha ilginçleştirelim ve şöyle düşünelim; sizden başka hiç kimsenin gerçek olduğundan bile emin olamazsınız. Evet, sizden başka hiçbir insanın gerçek olduğuna asla emin olmayacaksınız. Belki onların hepsi sadece sizin için yaratılmış insanlardır ve gerçek bile değillerdir. Belki de insan sayısınca dünya vardır ve her insan kendi dünyasında gerçektir. Bir anlığına bunu düşünür müsünüz? 

Her neyse konu biraz dağıldı gibi. Şimdi adamlığa geri dönelim. Asıl cevap şu ki hiçbir zaman adam olamayacaksınız. Evet çünkü yaşadığınız her an adam olmanın tanımı sizin için de dünya için de değişiyor. Çocukken sizin için adam olmak annenizin gözüne girmekti veya hayat bilgisinden pekiyi almaktı belki, bugün adam olmak evlenmek demek belki. Osmanlı’da şişman kadınlar makbuldü şimdi dolgun dudaklar ve ince bel. Kime makbul? Erkeklere. Erkekler neden bunu makbul buluyor? Çünkü dizilerde başrol kadınlar öyle. Bir zamanlar top sakal modaydı şimdi top sakal bırakanla dalga geçiliyor. Kısacası hiçbir zaman her şey mükemmel olmayacak ve bu çok iyi bir şey. Eksik olmanın normalliği yani. Bazılarımız çok fazla eksiğiz bazılarımız az eksiğiz. Belki siz çok eksiksiniz şu an. Ama bu eksiklik hayatınızın her döneminde kendini size aynı şekilde hissettirmeyecek.  

Sevgili okuyucu, bana benzediğine eminim. Benimkine benzer hislerin, kaygıların ve korkuların olduğunu biliyorum. Şimdi kendine şunu sor, şu an, odanda veya her neredeysen… Benim gibi biri adam olana çok bile.  

Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Bu arada böyle bilgece ve büyük laflar ettiğime bakmayın lütfen. Ben de diplerde geziniyorum fakat sanırım bir süre bu diplerde dolaşacağım. Buna katlanabilecek tahammülüm var. Acelesi yok, hiçbir şeyin acelesi yok. Kuyunun dışı şu an çok çekici geliyor olabilir ama dışarı çıkınca da gökdelenlerin tepesi çekici gelecek. Orada da Venüs’e çıkmak isteyeceğim. Venüs’te Hayat var mı? 

Soğuk bir kış gecesi… Ben Venüs. İyi gece. Ler’i boş ver. Bu gece iyi geçsin de sonraki geceleri düşünürüz.  
Yazımın sesli hâlini Venüs’te Hayat isimli podcast’imde, Spotify’dan dinleyebilirsiniz. 

BENDEN ADAM OLUR MU? 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

NE Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!