Sevgili okuyucular bu haftaki yazımı izni dâhilinde bir danışanımın öyküsü üzerinden ilerlemek istiyorum. Şöyle ki bir yetişkin erkek düşünün 23 yıl gibi uzun süren evlilik ilişkisi boyunca kendi ihtiyaçlarını tek başına giderebilecek yetiye sahip olmasın!
Ebeveynleri tarafından yanlış tutumlar doğrultusunda yetiştirilen şöyle ki çocukluk çağından itibaren (yeme-içme, banyo ve tırnak kesimi gibi kişisel hijyen ihtiyacı) ebeveynleri tarafından karşılanan böylece görünürde yetişkin biri olmasına rağmen kendisine yetemeyen bireyin yaratıldığı sorunsalı ile karşı karşıyayız. Üstelik bu kişi toplumsal yapıya aykırı alışkanlıklara da sahip olmakla birlikte mevcut sorunlarına rağmen (evleneceği genç kadına ve ailesine bilgi verilmeden) evlendirilerek, bir başkasının mağduriyetine ve mutsuzluğuna da sebep olunmuştur. Örf-adet, kişisel utanç, ekonomik bağımsızlığın olmaması ve çocuk gibi faktörler sebebiyle bir başkasının yükünü taşıyarak ilerleyen bu evlilikte kadının yaşadığı manipülasyonlardan zamanla çocuklarda nasibi almış ve çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren bu kişinin, yükünü taşımak zorunda bırakılmıştır.
Görüldüğü üzere ebeveyn hatasının silsile biçimde nasıl kötü sonuçlar doğurduğunu bu hikaye ortaya koymaktadır. Sonuç itibariyle olumsuz çocukluk travmaları ile büyüyen bu çocuklar, çeşitli manipüle davranışlarla duygusal istismar edilmiş ve sağlıksız aile ilişkilerine mahkûm bırakılmıştır. Maruz bırakıldıkları bu aile ilişkileri her ne kadar tersi durumu içerisinde barındırsa da anne ve babaların çocuk için model olmaları sebebiyle aynı sorunlarla boğuşacak yetişkinlere dönüşmektedir de kaçınılmaz olabilir.
Sevgili anne ve babalar! Tabiri caizse “erkek çocuğu müptelası” olmaktan vazgeçmeli, kendisine ve topluma yararlı çocuklar yetiştirmek için gayret göstermeliyiz. Çünkü sözüm ona “el üstünde” yetiştirdiğimize inandığımız ve kendisine yetemeyen oğullarımız veya kızlarımız, bir başka insanın travması ve tüm yaşamının kabusu olabilmektedir. Dolayısıyla evlatlarınız sizler için kıymetli ise onları bir başkasına ihtiyaç duymadan yaşayabilecek donatılar ile büyütmelisiniz. Çocuklarımızı bir başkasına muhtaç olmayacak şekilde yetiştirmek ve onları hayata hazırlamak, onlara duyduğumuz sevginin ve kıymetin asıl belirtisidir. Bunun aksini düşünen anne ve babalarımız varsa mümkünse çocuklarını evlilikten uzak tutmalı ve yanı başlarından ayırmamalıdır. Çünkü sağlıksız yetiştirilen bu çocuklar, hiçbir kadının ve çocuğun gözyaşı kadar kıymetli değildir.
Öyküde dile getirdiğim manipülasyon davranışlarına, bazılarımız aile içerisinde, bazılarımız iş yerlerinde ve kimimiz de duygusal (romantik) birlikteliğinde karşı karşıya kalmış olabilir. Duygularımızın, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın bir başka kişi tarafından kontrol edilmesi ve değiştirilmeye zorlanması manipülasyon davranışlarına girmektedir. Burada “duygusal sömürü” başat aktör olmaktadır. Manipülasyon, aslında bir nevi psikolojik şiddettir. Psikolojik olarak kişiyi baskı altında tutan, sistematik biçimde üzen, korkutan ve kaygılandıran eylemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişi manipüle etmek istediği bireye yönelik, başta yalan olmak üzere duygusal sömürü, kendine bağımlılık, kendine inandırma ve mağdur edebiyatı yapma gibi birçok yola başvurabilir. Gerçek duygularını ve amacını gizleyen bu tarz kişiler, manipüle ettiği kişide, aşağılanma ve suçluluk duygularını yaratarak kendisini daima haklı ve güçlü kılar. Dolayısıyla uzun süre manipüle edilen bireylerde, duygu-durum bozukluğu, özsaygı ve özdenetimi kaybetme gibi gündelik hayatı etkileyecek ciddi ruhsal problemler ortaya çıkabilir.
“İnsan, kendisini anlayanın yanında çiçek açar.” (Alfa Kadını Olmak/Hakan Özkan)
Bizleri yormayan ve kendimizi tekrar tekrar açıklamaya zorunlu bırakmayan, çiçekli ilişkiler dileğiyle
SEVGİLER