İçsel yolculuk yapıyor muyuz?
Örneğin; biz kimiz, neler yapıyoruz? Ne hissediyoruz? Şu an kim olmak isterdik ya da neler yapmak isteriz? Kendimizde eksik bulduğumuz özelliklerimiz nelerdir? Beğendiğimiz ve bize iyi gelen artılarımız neler? Pişmanlıklarımız var mı? Ya korkularımız? Peki af edemediklerimiz?
Yeni başlangıçlar, yeni hedefler ve yeni yollar için yukarıda saydığım ve aklınıza gelen tüm sorgulamalarınız ile yüzleşmek ve yüzleşerek hepsinden arınmak gerekir.
Kişilerin eksiklerini aramak veya üzülebilecekleri bir şeyleri yansıtmak, bizleri yüceltmez. Sadece anlık zaferler kazandığımızı düşündürerek, geçici bir haz yaratır. Yargılamadan önce karşınızdaki kişinin kim olduğunu, neler yaşadığını ve hayatın ona sunduğu olumlu veya olumsuz deneyimleri göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü kişiler, bireysel çabanın yanında yaşamın, kendilerine sunduğu koşullar ve imkânlar dâhilinde gelişir ve dönüşürler. Bu sebeple hiç kimse aynı değildir. Dolayısıyla çevremize ve kişilere yönelik negatif düşünceleri, ne kadar çok barındırır ve yayarsak, karşılığında bir o kadar da bizim alacağımızı unutmamamız gerekir. Nitekim “kötü” düşüncelerin, sözlerin, niyetin ve üstünlük kurmanın hiç kimseye bir yararının olmayacağının bilmek, bizlere rehber olmalıdır.
İnsanlar hep aynı mı kalır? Bence kalmaz. Kalmamalı da… Aynı kalmadığı gibi aynı duygulara, aynı düşüncelere ve aynı tepkilere de sahip olmaz. Çünkü yaşamın içerisindeki girdiler ve çıktılar aynı değildir. Aynı da kalmamalı zaten. Çünkü aynı kalan, hiçbir şekilde yeni bir adım atmayan kişidir. Yeni bir adım atmayan ise kendisini geliştirip, dönüştürmeyen biridir. Dolayısıyla yaşıyor gibi gözüken ama sadece fiziki var olan kişi, zamanla bulanıklaşan ve berraklığını yitiren “duran” suya benzer. İnsanda yerinde sabit kaldıkça ve hiç değişmedikçe etkisini yitirir. Unutmayalım ki mutlu olmak bizim elimizde. Yöntem ise çok basit: Kendin ol, kendin için yaşa, kendine karşı kibar ol, değişim ve dönüşümünü daim kıl, öğrettiği her şey için her gününe teşekkür et, yaşamı pozitif olarak analiz et, iyilikten ve güzellikten yana taraf ol. Çünkü kendisiyle meşgul olan biri, başkalarıyla değil kendisiyle uğraşan kişidir. Kendisiyle uğraşan kişinin de başkalarıyla bir problemi kolay kolay olmaz.
Modernleşen dünya, bireyler üzerinde yoksunluk psikolojisi yaratmakla kalmayıp, yeni düzeniyle birlikte anksiyetenin ve kaygıların yeni öz kaynaklarını da ortaya çıkardı. Bu yeni yaşam biçimi dolayısıyla yeni stres biçimlerini doğurdu. Kişisel koşuşturmalarımız, hedeflerimiz uğruna apansız ve acımasızca yaptığımız kavgalar, etrafımızda olan biten herkese ve her şeye karşı bizleri kayıtsız kıldı. İtibar, rekabet, çatışma ve rakip ile mücadele yolunda insani duygulardan, hazlardan ve yardımlaşmalardan uzaklaştık. Böylece toplumsal bağ geliştiremedik. Nitekim toplumsal bağları zayıflamış veya kopmuş biri en ufak bir yenilgi ve kayıp karşısında kolayca depresif belirtiler gösterebilir ve bunlarla baş edemeyebilir. Dolayısıyla bazen öylesine de olsa etrafına bir göz ucuyla bakabilmeli, görebilmeli, iyilik, sevgi ve mutluluk yayabilmeli insan.
Sevgili okurlar! Yaşam yolculuğunuzda, hiç kimsenin sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Başrol size ait olmalı ki yolculuğunuzun sonunu da siz belirleyin. En azından sonucun sorumluluğu size ait olur. Bu yolculukta kendi hikâyenizin kahramanı olmak istiyorsanız, bla bla’lara kulağınızı tıkayın ve kendi sesinize kulak verin. Elbette realiteyi de göz ardı etmeden…
SEVGİLER