İnsan bu
Bir yanı yaşam coşkusu içinde
Nice baharlar görür, geçirir
Bir yanı karanlık ve müphem içinde
Soğuk bir ölümün ardından
Gözyaşlarıyla matemler getirir
Taşlar elimde ufalanıyor
Göğü indiriyorum kollarımla yere
Denizler, Ummanlar kuruyor soluğumla
Kuşlara ,kurtlara dağlara haber saldım
Bir çıkış yolunu söyleyin yaşamın
Sesini duyuyorum toprağın kalbinden
Burnumda kan kokusu ölümün
Çıldırmak içten bile değil
Durmalı bu sonsuz akış ama nasıl
Zamanın keskin çarkları durmalı
İlk insandan son insana
Mabetlerin taş duvarlarında
Canlanıyor kanları ve terleri işçilerin
Acı çeken ruhları haykırıyor günahkarların
Çan ve ezan sesleri yankılanıyor
Bu neyin kapışmasıdır böyle
Bir oyun, sahne, dekor, roller
Kuklasıdır insan alınyazının
Bu sessizce geliş-gidişler
Nerde, nerde duracak söyleyin
Doğum bir gün çığlık çığlığa
Yaşam bin gün sere serpe
Ölüm her gün can çekişerek
Kim bilir Ali Hamani nasıl biriydi
Adamları kaç cana kıydı
Bıyıkları nasıl burmalıydı
Cizre Bey’i ile görkemli kasrında
Nelerden söz ettiler acaba
Şimdi toprak oldu kemikleri un ufak
İsmi bir masal söylencesi sanki
Napolyon’u, Cengiz Han’ı, Neron’u
Ve nice peygamberi anımsıyorum
Tutkulu şairleri, saray soytarılarını
Külleri toprağa, havaya, karanlığa savruldu
Karıştı tarihin tozlu sayfalarına isimleri
İnsan kardeşlerim söyleyin
Ne yapmalı ne etmeli
Saraylar, köşkler, saltanatlar
Altın ve mücevher dolu sandıklar
Ve elbet hüner, ve akıl, ve unvan,
Bir saniye uzatamıyor ömrünü kelebeğin